14 Temmuz 2008 Pazartesi

LİBERAL DEMOKRASİDEN ILIMLI İSLAM DEMOKRASİSİNE

Prof.Dr.EROL MANİSALI

80’li yılların ikinci yarısından itibaren Türkiye’de bir “liberal demokrasi” söylevi başlatıldı. 90’lı yıllarda da hızlanarak sürdürüldü.

“Liberal ekonomi” çok açıktı, yeni küreselleşme pazarlanıyordu. Peki liberal demokrasi neydi? Kimin liberalliği ya da özgürlüğüydü?

Bu ifade aslında, “Batı kapitalizminin yaratmak istediği insan ve toplum tipinden” ne anladığının ifadesiydi.

- Liberal olan kimdi? Birey mi, şirket mi, yoksa toplum mu? İşin bu kısmı biraz karışıktı.

- Birey, önünde raflara dizilen malları seçmekte özgür olacaktı. Ya da “paketlenerek sandığa kilitlenen” adaylardan birine oy verecekti. Kıyıları parsellenmiş bir ülkede, “kıyıda dolaşmak serbesttir” levhası asmak gibi bir şey.

- Liberal demokrasi “toplumsal özgürlüklerin yok edildiği” bir düzene verilen isimdi. Batı, Türkiye benzeri ülkelerde bunu hep pazarladı durdu, ama başarılı olamadı.

- Özalcılık, Türkiye’deki liberal (ya da biçimsel) demokrasinin adıydı. Özal giydiği şortuyla, hız sınırını aştığı BMW’siyle liberal demokrasiyi yaşatmaya çalıştı.

- Amerika bu denemesinde başarılı olamamıştı. Göstermelik liberal demokrasi kırsala ve varoşlara çok uzak kalmıştı. İşte bu nedenle ANAP da DYP de silinip gittiler.

Emperyalizmin hapları

Rand Corporation laboratuvarında yeni bir ürün üretildi. Ürünün adı “Ilımlı İslam demokrasisi”ydi. Ürünü bulanlar Morton Abromowitz, Graham Fuller, Richard Holbrooke, Paul Wolfowitz gibi CIA’nın has Ortadoğu uzmanlarıydılar.

Hatta laboratuvarda üretilen ürünün denekleri bile seçildi(*). İslamcı kesimden ABD’ye transfer edilip formalarını değiştirenlerden çok başarılı sonuçlar alındı.

2000’li yılların başlarında ise “Ilımlı İslam demokrasisinin 70 milyon insana uygulama operasyonu başlatılmıştır.”

Ama yine de bir kuşku vardı içlerinde. “Liberal demokrasi ürününde”; liberal sözcüğünün arkasına saklanılarak yine de pek çok şey yutturulabiliyor, pazarlanabiliyordu.

Ama gelgelelim dincilikle, yobazlıkla demokrasi nasıl yan yana konup yutturulabilirdi! Dinci iktidar deyince ister istemez akla feci şeyler geliyordu.

- S. Arabistan’da simit çalan çocuğun kolunu kesen rejimler vardı...

- Yüzü yanlışlıkla açıldı, saçı görüldü diye taşlanarak öldürülen kadınlar görülmüştü...

- Kadın-erkek eşitliği hak getire; o rejimlerde kadın insandan bile sayılmıyordu.

Şimdi sen kalk, dinci bir yapı getir, “bunun adı ılımlı İslam demokrasisidir” de...

Bu düzmeceyi kendi yobazlarına bile yutturamazsın. Peki, ne olacak şimdi bunun sonu? Adamlar Rand Corporation’da formülü üretmişler. Buldukları yeni transferleri kandırarak ikna etmişler. Formalarını giydirip sahaya da sürmüşler.

Türkiye muz cumhuriyeti olamaz

Burası şeriat düzeninin egemen olduğu Arap çölleri değil! Burası laik, demokratik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti.

Köylüsüyle, işçisiyle, esnafıyla, aklı başında patronuyla, barolarıyla, üniversiteleriyle, yargı kurumlarıyla, kimi milletvekili ve kimi gazetecisiyle, askeriyle, siviliyle, 70 milyonuyla Atatürk devrimlerinin, Cumhuriyetin, Lozan’ın, hukuk devletinin, laikliğin, çağdaş değerlerin ve katılımcı demokrasinin sahibiyiz, sahibi olmak zorundayız. Bu toplumda, üç beş dinci işbirlikçi gerçekten azınlıktadır.

Rand Corporation’da üretilip seçilmiş deneklere uygulanan emperyalizmin haplarını 70 milyon yurttaş kabul etmeyecektir.

Ilımlı İslam demokrasisi, emperyalizmin yutturmacasından başka bir şey değildir. Son olaylar mı? Faşizm aynaya bakıp kendinden korkmaya başladı.

Yaşanan şiddet, korkunun belirtileri...

(*) 20 Ekim 1996 Aydınlık Dergisi; “AKP-Ordu-Amerika Üçgenindeki Türkiye” içinde ayrıca yayımlandı.

Cumhuriyet / 07-07-2008

Hiç yorum yok: