29 Temmuz 2008 Salı

“Dünyada ve Türkiye'de Turizmin Tarihsel gelişimi"


Şaban Ali YAŞAROĞLU
İstanbul Teknik Üniversitesi akfı
Turizm Eğitimi Bölüm Başkanı



Dünyada turizmin tarihi gelişimine bakıldığında, öncelikle kıta Avrupa görülür. Tarihi 17. y.y.’a kadar uzanır. Doğum yeri ya da vatanı ise İngiltere bilinir. İlk yıllarda toplumun üst katmanlarının tutkusuydu. Turizm etkinlikleri 19. y.y. başlarından itibaren tabana doğru yayılmaya başladı. Bireysellikten kitleselliğe geçiş yaptı. Turistler için ticari organizasyon düzenlenmeye başlandı.

Amerika’nın keşfi sonrası turistik organizasyonlar kıtalara uzandı. Türkiye’de, Avrupa’dan “Şark Ekspresi” ile İstanbul’a gelen turistlerle tanıştı. Sirkeci tren istasyonunda inen önemli kişiler, özel hazırlanmış kabinlerle insanlar tarafından konaklayacakları Perapalas Oteli’ne taşınıyorlardı.

Avrupa’da giderek yaygınlaşan turizm hareketleri, sektörün en önemli ayaklarından olan “Konaklama Sektörü ve Seyahat Acentacılığı”nı da tetikledi. Peşpeşe modern otel zincirleri Avrupa ülkesi kentlerinde hayata geçirilmeye başlandı. Seyahat Acentacılığı yaygınlaştı. Yeni dünya Amerika kıtasında da, Avrupa paralelinde gelişmeler yaşandı. Odaları kilitlenen ilk otel Boston’da açıldığında olay oldu.

Bu kıtalar halen turizme erken girmenin avantajını yaşamaktalar. Çünkü, bugün dünya turizminin ağırlık noktasını Avrupa bölgesi oluşturmaktadır. Bu kıta en fazla turizm hareketlerine sahne olma niteliğini korumaktadır.

Uluslararası turist trafiğine bakıldığında; dünyada en fazla turist gönderen ve turist kabul eden ülkelerin özellikle Avrupa ve Amerika kıtasında yoğunlaştığı görülmektedir. Dünya Turizm Örgütü’nün (WTO) verilerine göre, dünyadaki her 3 turistten biri AB vatandaşıdır.

Ancak, tüm bu olumlu durum ve gelişmelere karşın son yıllarda AB’nin ve ABD’nin dünya içindeki turizm payları giderek azalmakta, başta Çin olmak üzere Güneydoğu Asya ve Pasifik ülkeleri turistik açıdan yükselen cazibe merkezleri haline gelmektedir.

Bunun nedeni, teknolojik gelişmeler sayesinde ulaşım ve haberleşme olanaklarının gelişerek, fiyatların ucuzlaması, keşfedilmeyeni keşfetme tutkusu ve turistik aktivitelere katılma beklentisinin önemli dayanaklarıdır.

Ekonomik, sosyal, kültürel ve doğal çevre ile sürekli etkileşim içinde ve döviz-istihdam yaratıcı özellikleriyle çok yönlü bir faaliyet alanı olan turizm, dünyanın en hızlı gelişen sektörüdür.

Bunun yanında, özünde öncellikle kültür bulunan turizm, her şeyden önce ekonomik, kültürel ve olgunlaştırılmış çağdaş hizmet sunma anlayışı ile bir anlam ifade eden uluslararası hassas bir sektör konumundadır.

Dünya Turizm Örgütü’nün (WTO) tahminlerine göre 2010 yılında 1 milyar, 2020 yılında ise 1,5 milyar kişi uluslararası geziye katılacaktır.

Türk Turizminin tarihi gelişimine gelince; Türkiye’de turizme yönelik ilk etkinlikler, 1890’da yürürlüğe giren ile başlamıştır. Seyyahın Cemiyeti daha sonra “Seyyhine Tercümanlık Edenler Hakkında Tatbik Edilecek 190 sayılı Nizamname” Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu” adını alacaktır.

1934’te, İktisat vekaletiyle de ele alınır ve Kurulan “Türk Ofis”de turizm etkinlikleri yürütülür. 1939’da da, Ticaret Bakanlığı’nın kuruluşu sonrasında bu ofis, “Turizm Müdürlüğü” adını almıştır.

1949 yılında “Turizm Danışma Kurulu”nun toplanması kararlaştırılmıştır. 1953’te “Turizm Teşvik Kanunu” tasarısı kanunlaşarak yürürlüğe girmiştir. 2 Temmuz 1963 gün ve 265 sayılı Teşkilat Kanunu ile “Turizm ve Tanıtma Bakanlığı” adını almıştır. Aynı bakanlığa, Elazığ Milletvekili yakın bir dostum olan Merhum Nurettin ARDIÇOĞLU atandı. Daha sonra birçok sıfatlarla anılan Turizm ve Tanıtma Bakanlığı son olarakta 2003’te “Kültür ve Turizm Bakanlığı” adını almıştır.

1970’lerde Turizm ve Tanıtma Bakanı olarak görev yapmış olan Sn. Dr. Alev COŞKUN, Turizm öğrencilerimize vermiş olduğu konferanslarda şunları söyledi:

“Bakanlık olarak hazırladığımız Güney Antalya Projesi’ni Dünya Bankası’nın vereceği kredi ile Kemer kasabasında uygulamaya koymak istiyoruz. Fakat, anılan bankadan krediyi alabilmemiz için, bankanın Genel Müdürü’nün olurunu almamız lazım. Bu nedenle, Genel Müdür Sn. MacNamara’yı Türkiye’ye davet ettik. Ardından da Dış İşleri Bakanlığımız kanalıyla Washington Büyük Elçiliğimizin bir araştırma yaparak Genel Müdür MacNamara’nın ne tür yemekleri sevdiğinin bilgisini iletilmesi istendi. Gelen yanıtta, Genel Müdürün, Beyaz şarap eşliğinde Dil Balığını çok sevdiğini öğrendik. Yemekten sonra Dünya Bankası Genel Müdürü’nden olumlu cevap aldık.
Konu ile ilgili bir diğer anımda şu: 1988 yılında Kemer’de kurulu OTEM Eğitim Merkezi’nde Turizm Öğretmeni olarak görev yaptığım günlerde, dönemin Kemer Belediye Başkanı Sn. Mehmet Emin MİNTA’dan dinlemiştim. Sn. MİNTA bana; Dünya Bankası Genel Müdürü buraya geldi. Bir sandalye verdik ve Çınar ağacının dibinde oturdu. Kemer halkı olarak ayakta ve etrafını sarmış heyecanla Genel Müdürün intibasını öğrenmek için sabırsızlanıyoruz. Aramızdan biri Kemer’i nasıl bulduklarını sordu: ‘Dünya Bankası Genel Müdürü yerine Kemer’de muhtar olmayı isterdim’ yanıtına hep birlikte kendisine alkışlarla teşekkür ettik dedi. Dil balığı ve beyaz şarap işe yaramıştı ve bugün Turizmin Başkenti diye anılan Antalya’nın Kemer kasabası turizmde marka haline gelmiştir”...


Günümüzde kimilerinin söylediği gibi, Türk turizmi 1980 sonrası keşfedilip parlamadı. Sektörümüzün seyir defterine bakarken 100 yıl geriye gitmek gerekir. O vakit Türkiye, Turizm sektörünün ulusal ekonomi açısından taşıdığı önemi dünyanın birçok ülkesinden 100 yıl önce kavramış bir ülke olduğu görülecektir.

Herhalde 1800’lü yılların ortalarından işletmeye açılan; Royal, Londra, Bristol, Splendid, Belvü, Grand Novotny, Akasya, Perapalas, Tokatlıyan, Carlton, Dilson, Çınar, Park, Hilton, Halki Palas, Divan, Inter Continental, Etap, Ankara Palas ve daha birçok illerimizdeki oteller kuş beslemek için açılmış değillerdi, o otellerde misafir ağırlanmaktaydı.

1980’li yılların ortasından itibaren uygulanmaya konulan “Turizm Teşvik Tedbirleri” ile sektörde ağırlıklı olarak Konaklama Tesisi ve Bakanlık belgeli yatak üretimi hızla artmıştır. Ancak, o yıllarda birçok politik kayırmalarla kamu malı Türkiye’nin turistik sahil ve koyları yağmalandığı da bir gerçektir. O kadar ki, turizm kültürü ve felsefesinden uzak birçok kişiye köşe döndürülmüştür. Benzeri sürecin günümüzde de devam etmekte olduğu görüşü de yaygındır.


Bugün, turizm sektörümüzde 50’ye yakın yabancı sermayeli firma mevcuttur. Bu firmalarca elde edilmekte olan gelirlerin, ulusal gelirimize ne denli katkısı olduğu tartışmaya açıktır.

Bugünün turizm dünyasında 40’a yakın turizm türü yapılmaktadır. Bu sayı giderek daha da artacaktır.

Yarınların dünyasını alt üst edip, küresel bir yıkım gündeme gelmedikçe, dünya turizm sektörü, sektörler içinde en çok gelişmeye aday bir sektör olacağından kuşku duymuyorum. Türkiye bu sektöre böyle bir gözle bakmalı, ilkokullarda “Turizm ve Çevre” eğitimini özgün hale getirip, yaygın bir eğitimle Türk halkını turizmle bütünleştirip, sevdirmelidir. Ayrıca, aile tipi turizm işletmeciliği için özendirici teşviklere önem vermelidir.

Diğer yönden, karayolu taşımacılığındaki güvenlik sorununa çözüm bulmalı ve yükünü azaltarak; hava, deniz ve demiryolu taşımacılığı ağını yaygınlaştırmalıdır. Özellikle yazılı ve görsel medyamız ulusal bir duyarlılıkla Turizm ve çevreye özel önem vermeli. Çünkü Türkiye, turizm küresel boyut kazandıkça ve türleri çoğaldıkça; bugünkü Akdeniz ülkeleri yanında, Doğu Asya, Pasifik Bölgesi ve Güney Afrika gibi bölgelerden yeni yeni rakipler karşısına çıkacaktır bir tatil memleketi olan ülkemiz...

Hiç yorum yok: