13 Mayıs 2008 Salı

BİZ KAÇ KİŞİYİZ !


Biz kaç kişiyiz diye sormaya gerek yok. Biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz! Bizim kaç kişi olduğumuz belli de, Tuncay Özkan’ ın kanalı kaç milyon dolar? Şimdilik onu bilemiyoruz.
Türkiye öylesine karmaşık bir süreçten geçiyor ki, artık her şey birbirine karıştı.
Kafalar karıştı, kavramlar karıştı, insanlar karıştı, ideolojiler karmakarışık….
Düşünün ki, bundan 10-15 yıl önce YÖK ü antidemokratik bulan ve kaldırılmasını talep edenler bugün gerici saldırılara karşı YÖK’ ü savunmak zorunda kalıyorlar.
Fikir suçlarına en başta karşı olması gereken CHP, 301 konusunda en sağ partilerden daha çok statükoyu savunuyor.
Askeri darbelerden yakın çevresi en çok zarar görmüş kesimler bugün neredeyse darbe çığırtkanlığı yapıyorlar.
ABD Emperyalizmine hayır! Diyenler, bugün neredeyse AB’ ye karşı ABD’ yi ya da onun yayılmacı politikalarını savunuyorlar.
Böylesi kaotik ortamlarda ya da daha yalın bir ifadeyle dumanlı havalarda emekli paşalar ya da onların en yakınındaki Tuncay Özkan gibiler birden bire demokrasi havarisi, kanaat önderi oluveriyorlar.
Kendi siyasal ya da kişisel beklentileri uğruna milyonların iyi niyetli çabalarını, hayallerini, umutlarını kullanıyorlar.
Cumhuriyet mitinglerinin başladığı günlerde de yazmıştım.
Tehlikenin farkında olmak, tehlikeyi önlemeye yetmiyor.
Asıl olan bu tehlikeyi bertaraf edecek, toplumsal tepkiyi siyasi bir iradeye dönüştürebilecek örgütlenmeyi başarabilmek. Yoksa tehlikeyi işaret etmek yetmiyor!
Kaldı ki böylesine güçlü bir muhalefet örgütlenmesinin öncülüğünü de ne Tuncay Özkan gibi, nerde, nasıl duracağı bilinmeyen kişiler veya emekli subayların yapması mümkün değildir.
Bu durum eşyanın tabiatına olmasa bile demokrasinin ruhuna, özüne uygun düşmez.
Bu ülkede hala faili meçhul cinayetler devam ediyorsa; işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve hukuksuzluk hüküm sürüyorsa, siyaset yine bir meslek gibi yapılıyor ve devlet ikbal kapısı gibi görülüyorsa buna itiraz edecek birilerine elbette ihtiyaç vardır.
Ama bu ihtiyacın adresi ne Tuncay Özkan gibiler, ne de onların satışa çıkmış kanallarıdır.
Bu yazımın ardından inanıyorum ki, fanatik cumhuriyetçiler bana kızacak, bu kadar da olmaz ki! Diyecekler.
Onlar ne derlerse desinler, demokrasiye, özgürlüklere, laik cumhuriyet değerlerine bağlı;, insan hakları da dahil, tüm hak ihlallerine karşı olan, çağdaş, demokrat bir insan, bir yurttaş olarak bu güzel ülke ve bu memleketin güzel insanları için düşündüklerimizi söylemeye devam edeceğiz.
Bir yanlış anlamayı önlemek adına peşinen söylemem gerek.
Cumhuriyet mitingleri veya benzeri eylemlere ve katılanlara saygım sonsuzdur. Cumhuriyetin temel değerlerine yönelik tehlikelere karşı duyarlılık göstererek, tepkilerini gösterecek bir platform arayışıyla bu etkinliklerin içerisinde yer almışlardır.
Çok da iyi etmişlerdir. Ancak, her zaman olduğu gibi bu kez de araçla amacı birbirine karıştırıyoruz. Bu tür eylemler toplumsal muhalefeti örgütlemenin bir aracı olabilir ancak, amacı değil.
Mitingleri yaptık, bitti. Amacımıza ulaştık, diyebilir miyiz?
İşte birileri, bizim bu çabalarımızı, enerjimizi mitinglerde tüketmeye çalışıyorlar ve ne yazık bizlerde onların amacına alet oluyoruz.
Türkiye’ de hangi amaçla olursa olsun, demokrasi adına yapılacak her eylem, atılacak her adım, kim ya da kimler tarafından yapılırsa yapılsın, desteklenmelidir.
Ancak sessiz çoğunluğun sesi olabilecek bir toplumsal iradenin örgütlenmesinin de zamanı artık gelmiştir.
ayhanongun@gmail.com

Biz kaç kişiyiz diye sormaya gerek yok. Biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz! Bizim kaç kişi olduğumuz belli de, Tuncay Özkan’ ın kanalı kaç milyon dolar? Şimdilik onu bilemiyoruz.
Türkiye öylesine karmaşık bir süreçten geçiyor ki, artık her şey birbirine karıştı.
Kafalar karıştı, kavramlar karıştı, insanlar karıştı, ideolojiler karmakarışık….
Düşünün ki, bundan 10-15 yıl önce YÖK ü antidemokratik bulan ve kaldırılmasını talep edenler bugün gerici saldırılara karşı YÖK’ ü savunmak zorunda kalıyorlar.
Fikir suçlarına en başta karşı olması gereken CHP, 301 konusunda en sağ partilerden daha çok statükoyu savunuyor.
Askeri darbelerden yakın çevresi en çok zarar görmüş kesimler bugün neredeyse darbe çığırtkanlığı yapıyorlar.
ABD Emperyalizmine hayır! Diyenler, bugün neredeyse AB’ ye karşı ABD’ yi ya da onun yayılmacı politikalarını savunuyorlar.
Böylesi kaotik ortamlarda ya da daha yalın bir ifadeyle dumanlı havalarda emekli paşalar ya da onların en yakınındaki Tuncay Özkan gibiler birden bire demokrasi havarisi, kanaat önderi oluveriyorlar.
Kendi siyasal ya da kişisel beklentileri uğruna milyonların iyi niyetli çabalarını, hayallerini, umutlarını kullanıyorlar.
Cumhuriyet mitinglerinin başladığı günlerde de yazmıştım.
Tehlikenin farkında olmak, tehlikeyi önlemeye yetmiyor.
Asıl olan bu tehlikeyi bertaraf edecek, toplumsal tepkiyi siyasi bir iradeye dönüştürebilecek örgütlenmeyi başarabilmek. Yoksa tehlikeyi işaret etmek yetmiyor!
Kaldı ki böylesine güçlü bir muhalefet örgütlenmesinin öncülüğünü de ne Tuncay Özkan gibi, nerde, nasıl duracağı bilinmeyen kişiler veya emekli subayların yapması mümkün değildir.
Bu durum eşyanın tabiatına olmasa bile demokrasinin ruhuna, özüne uygun düşmez.
Bu ülkede hala faili meçhul cinayetler devam ediyorsa; işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve hukuksuzluk hüküm sürüyorsa, siyaset yine bir meslek gibi yapılıyor ve devlet ikbal kapısı gibi görülüyorsa buna itiraz edecek birilerine elbette ihtiyaç vardır.
Ama bu ihtiyacın adresi ne Tuncay Özkan gibiler, ne de onların satışa çıkmış kanallarıdır.
Bu yazımın ardından inanıyorum ki, fanatik cumhuriyetçiler bana kızacak, bu kadar da olmaz ki! Diyecekler.
Onlar ne derlerse desinler, demokrasiye, özgürlüklere, laik cumhuriyet değerlerine bağlı;, insan hakları da dahil, tüm hak ihlallerine karşı olan, çağdaş, demokrat bir insan, bir yurttaş olarak bu güzel ülke ve bu memleketin güzel insanları için düşündüklerimizi söylemeye devam edeceğiz.
Bir yanlış anlamayı önlemek adına peşinen söylemem gerek.
Cumhuriyet mitingleri veya benzeri eylemlere ve katılanlara saygım sonsuzdur. Cumhuriyetin temel değerlerine yönelik tehlikelere karşı duyarlılık göstererek, tepkilerini gösterecek bir platform arayışıyla bu etkinliklerin içerisinde yer almışlardır.
Çok da iyi etmişlerdir. Ancak, her zaman olduğu gibi bu kez de araçla amacı birbirine karıştırıyoruz. Bu tür eylemler toplumsal muhalefeti örgütlemenin bir aracı olabilir ancak, amacı değil.
Mitingleri yaptık, bitti. Amacımıza ulaştık, diyebilir miyiz?
İşte birileri, bizim bu çabalarımızı, enerjimizi mitinglerde tüketmeye çalışıyorlar ve ne yazık bizlerde onların amacına alet oluyoruz.
Türkiye’ de hangi amaçla olursa olsun, demokrasi adına yapılacak her eylem, atılacak her adım, kim ya da kimler tarafından yapılırsa yapılsın, desteklenmelidir.
Ancak sessiz çoğunluğun sesi olabilecek bir toplumsal iradenin örgütlenmesinin de zamanı artık gelmiştir.

Ayhan ONGUN / İSİDEF Genel Sekreteri
ayhanongun@gmail.com