27 Eylül 2008 Cumartesi

Kobiler Zor Durumda!

Ayhan ONGUN
İSİDEF Genel Sekreteri



Okyanuslar ötesinden başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz dalgası ülkemizi de vurmaya başladı. Çok öncesinden başlayan psikolojik etki şu günlerde firmaları sarsmaya ve hatta bazılarını devirme aşamasına geldi.

Üretime ve ihracata dayalı bir büyüme ve kalkınma modelinin uygulanmaya konmasında ne denli geç kalındığı bu krizle birlikte daha net ortaya çıkacak.
Türkiye ekonomisinin lokomotifi durumundaki KOBİ’ lerin devlet tarafından desteklenmesi ve korunmasına yönelik yasal düzenlemeler ve iyileştirmeler henüz uygulamaya konamadan gelen bu kriz dalgası çok ciddi sıkıntılar yaratacağa benziyor.
Büyük bölümü henüz kurumsal gelişimini tamamlamamış KOBİ’ lerin ABD çıkışlı bu kriz dalgasına kendi olanaklarıyla karşı koymaları olanaklı değil. Ekonominin can damarı KOBİ’ lerin ayakta kalması, yaşatılması için mutlaka ciddi önlemlere ve desteklere gereksinim var.
Ancak görünen o ki, Sayın Başbakanımız ve hükümet yetkilileri medyayla polemik yapmak, muhalefeti susturmak için çok fazla meşguller. Onların önceliğinde bu tür konular yok.
Ekonomi ve sosyal yaşamda yaşanan sıkıntılar konusunda bunalan halkımızın önünü açması, aydınlatması gereken hükümet, karanlığa tutulması gereken feneri ne yazık denize tutuyor! İnsani yardım adı altında yapılan yolsuzluklara karşı tavır alma konusunda, ağırdan alıyor.
Göreve geldiği ilk gün “yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele edeceğiz” diyen Erdoğan’ın Başkanlığındaki bu hükümetin, özellikle de ikinci çalışma döneminde artan yolsuzluk iddiaları yanında. resmi rakamlara yansıyan yoksullukla mücadelede karnesi ne yazık, zayıflarla dolu.
Yasaklar konusuna hiç girmiyorum. Bu konuda sanki muhalefetle gizli bir ittifak içindeler ve kendileri dışındakilerin yasakları onları hiç ilgilendirmiyor.
Şu günlerde DTP ile ilgili parti kapatma davasında karar verilecek gibi görünüyor.
AKP’ ye kapatma davası açıldığında yeri göğü inletenlerin sesleri çıkmıyor. Bu konudaki çifte standart yalnız siyasilerde değil, medya da, aydınlarımız da ne yazık, yasaklar ve yasaklamalar konusunda çifte standart uyguluyorlar.
AKP’ nin kapatılması talebinin gerekçesi “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak” idi. DTP’ nin kapatılması talebinin ardında yatan iddia da” teröre kaynaklık eden olayların odağı olmak”
Terörü ve teröre kaynaklık eden kuruluşları önlemek, hatta giderek tamamen yok etmek ciddi, tutarlı bir sosyo-ekonomik proğramla ve kararlı bir mücadeleyle, her zaman mümkündür. Ama laiklik karşıtı eylemleri ve destekleyen odakları belli bir süre sonra ortadan kaldırmak mümkün olamıyor.
Hele de bu odaklar devlet içinde ciddi bir örgütlenme içine girmişler ve derine sızmışlarsa, onlardan kurtulmak imkansız hale gelebiliyor.
Bu durumda laiklik karşıtı olarak başlayan ve devleti ele geçirmeye yönelik bu tür faaliyetler terör olaylarından çok daha tehlikeli olabiliyor. İşte bu şekilde yaratılan canavar, yarın kendi destekçilerini de yok edebiliyor. Asıl olan canavarı iyi tespit etmek. Yapay tehlikeler yaratarak hedef şaşırtmaya çalışanlar asıl tehlikenin temelini oluşturuyor. Mücadele, bunlara karşı verilmeli!

Üzerinden 28 yıl geçmesine karşın artçı etkileri halen dün gibi hissedilen 12 Eylül darbesiyle hesaplaşmadan; Türkiye’ de ne diğer farklı görünümdeki darbelerin hesabı sorulabilir, ne de özgürlüklerin genişletilmesi konusunda bir ilerleme sağlanabilir.
Kaldı ki, mevcut siyasi partilerin öyle bir niyeti de yok.
Bugün sözü edilen canavarların yaratılması, terörün farklı boyutlarda sürekli gündemde tutularak darbelere zemin hazırlanması, böylesi ortamlardan beslenen kan emicilerin ortaya çıkarılması için mutlaka geçmişin en ince ayrıntılarıyla sorgulanmasına gerek vardır.
Aksi halde ne on binlerce faili meçhul cinayetin aydınlatılması, ne milyonları aşan işkence mağdurlarının sorumlularından hesap sorulması mümkün olamayacaktır.
Bunları yapmadan bir ülkede iç barışı sağlamak, huzur ortamını tesis etmek, yokluğu ve yoksulluğu ortadan kaldırmak olanaklı değil.
Demokrasinin tüm kurum ve kurullarıyla işler hale gelmesinin yolu geçmişteki eylemleriyle demokrasiyi kesintiye uğratanlardan hesap sorulmasından, özgürlüklerin sınırlarının genişletilmesinden, yasakların kaldırılmasından geçiyor.
Tüm bunlar yapılmadan ülkede siyasi istikrarı sağlamak mümkün olmayacağı gibi, siyasette istikrarın olmadığı bir ülkede ekonominin gelişmesi ve sağlıklı bir kalkınma gerçekleştirilemez.
O zaman da kaçınılmaz olarak, küresel dış etkilerin de tetiklemesiyle ekonomi, sarsılmaya başlar. Bu durumda da ilk yıkılacak kaleler KOBİLER olacaktır.
KOBİ’ lerin bu sarsıntıdan en az zararla kurtulabilmesi, ancak devletin desteğiyle ve bu konuda alacağı ciddi tedbirler, uygulayacağı radikal kararlarla olabilir.

Yeter ki, bu tehlikenin farkına varılabilsin ve ülkeyi meşgul eden gereksiz polemiklerden hükümet, başını kaldırabilsin.
Hükümet istediği her zaman kendisine yandaş medya bulabilir, ya da bu ülke kendisine yeni hükümetlerde bulabilir ama yıkılan, yok olan KOBİLER’ in yerine yenilerini koymak o kadar kolay olmaz.
Çok sıkıntılı bir süreçten geçen Türkiye ekonomisinde yeri ve önemi tartışılamayacak denli büyük olan KOBİ’ lere sahip çıkmak bu günkü hükümetin en önemli görevidir.
Geç olmadan gerekli önlemleri almayan hükümet bu sorumluluğun yükü altında ezilir. O yüzden Sayın Başbakan’ın artık yönünü ekonomiye çevirip, hiç değilse Aydın Doğan ya da Deniz Baykal’ la ilgilendiği kadar KOBİ’ lerle de ilgilenmesi gerektiğini, birilerinin hatırlatması gerekiyor, sanırım.
Bu ülkenin ekonomisini ABD’ ye AB’ ye teslim eden, uluslar üstü finans kurumlarına teslim olan bir yönetim anlayışının KOBİ’ ler konusunda ne denli duyarlı olacağını hep birlikte göreceğiz.

ayhanongun@gmail.com

Hiç yorum yok: