30 Ağustos 2009 Pazar

Tülin ÖZTUNÇ'tan

ÖLÇÜ
Sevdiğin müddetçe
ve sevebildiğin kadar,
Sevdiğine her şeyini verdiğin müddetçe
ve verebildiğin kadar gençsin.



Nazım Hikmet
YÜREĞİM SİZİ ÇOK SEVDİ.
Sevmek var, sevmek var...
Sevilmek var, sevilmek var...
Değerini bilmek var, değerini bilmek var...
Aralarında çook fark var...




Karşılıklı dairelerde uzun yıllar unutulmaz güzellikte komşuluk yaptığımız altı çocuk annesi çok hoş çok alımlı komşumuzdu Müjgan teyze.Beş çayı için hazırladğı lokmaların kokusu mutfak penceresinden aydınlık boşluğuna yayılırken, masmavi gözlerinin üstüne inen sarı perçemlerini zarif el hareketiyle geriye iter, "Müzik ruhun gıdasıdır" diyerek güzel sesiyle usulüne uygun söylediği şarkılarla ruhumuzu şenlendirirdi. Sırası geldiğinde anneleri: altın- gümüş- bakır diyerek kategorilere ayırdığını, "annelerin de hepsi bir değildir" sözlerini; Bir gözün diğerine pek dostça bakmadığı.Samimiyetsizliğin bencilliğin vefasızlığın doğal sayıldığı. Diyalogun empatinin insan ilişkilerindeki öneminin göz ardı edildiği şu zamanlarda daha çok hatırlar oldum. Moda'daki Bahçe&Bahçe Kültür Evi'nde tanımıştım, bu övgülere sığdıramayacağım genç insanı. Grup halinde gittiğimiz tiyatro dönüşü, tiyatro sevgisinin - bilgisinin yoğunluğunu anladığımda yaptım teklifimi "reddetmemesi" koşuluyla.Beykoz sırtlarındaki Ğöğüs Hastalıkları Hastanesi' nde yatan çocuklar için bir oyun sergilememi istemişlerdi benden. Cilavuz Köy Enstitüsü Neferlerinden can öğretmenim Cemal Durgun'un aracılığıyla.Gönüllü oyuncu bulmak çok zorlaşmıştı. Hele gençler...Öncelikle alacakları ücreti soruyorlardı. Bu konuda kızımın yaşından öte gösterdiği sabrı ve özveriyi düşündükçe...Yüreğimin hüzünle yıkanmasını engelleyemiyorum hala. Dağ-bayır demeden gelmişti benimle. Hatta dersten alıp götürmüştüm kaç kez oyunlara. Bu genç de coşkuyla kabullenmişti oyunda rol almayı. Zayıf sınırlı bütçemle düştük yollara bir kez daha.İ.T.Ü. Elektronik bölümünü yeni bitirmişti. Başta şiir olmak üzere pek çok sanat kollarına ilgi duyuyordu. Master için gittiği İngiltere'den sayısız deneyim ve gözlemlerle döndü yurda. İyi bir işi oldu. İşyeri İtalya'ya gönderdi bir süreliğine.Geldiğinde siz ,"karşısında konuşmanın" kolay olmadığını düşünürken o, insan olmanın göstergerelerinden biri olan olan "mütefazılığın" çıtasını en alt düzeyde korumasını bilmişti.Ardından Romanya'ya gitti. Kısa sürede oranın dilini öğrenmekle kalmamış, klasik kitapları başka dillere çevirerek oradakileri bile hayrete düşürmüştü.Çeşitli oyunlarda rol almış ödüllere layık görülmüştü. Gerek röportajlarında gerekse çeşitli ortamlarda ilk "sahne tozunu" birlikte oynadığımız "çocuk oyununda" yuttuğunu gururla dile getirmişti olanca vefasıyla.Her fırsatta zarif armağanlarla kapımı çalar, doyumsuz dohbetlere dalardık. Roman'ya dönüşü, farklı ülkelerden insan portrelerini...Gezip gördüğü mekanları...Yaşadığı hoş ilginç ve duygusal anılarını öylesine içten ve nefis bir anlatımla benimle paylaştı ki, ben de kendimi o muhteşem atmosferin içinde buluverdim baştan sona. Erkut'cuğum, seni ben dünyaya getirmiş olsaydım bilmem ki bu kadar çok severmiydim...Tıpkı; Kadıköy Anadolu Lisesi'nin son iki yılını bizimle birlikte yaşayarak tamamlayan ve bana manevi evlat, kızıma kardeş olan, çok istediği İ.T.Ü.nin Elektrik bölümünü kazanıp başarıyla tamamlayan ve şimdilerde İtalya Milano Üniversitesi'nde yüksek lisansını sürdüren. "Evimin baş köşesi daima size ait olacaktır" diyerek başıma "manevi anneliğin" tacını takan soylu meleğim Gökhan'cığım ve: "Gökhan bu günlerini size borçlu" derken, gülen gözleri her defasında dolu-dolu olan benim "uğur böceğim" dediğim annesi Şükran Hanım ve ailesiyle bir bütün oluşumuz gibi...O Erkut'cuğum da, bana hiç alışık olmadığım bir sürpriz yaptı. Tıpkı yılar önce benim ona itiraz hakkı vermediğim gibi o da bana vermedi. Annesi Sevil Hanımla birlikte bizi Erdek'e yaz tatiline yolladı.Kendisi Hırvatistan yollarına düşerken...




Her birimiz kendi "yaşam maratonumuzu" farklı biçimlerde koşuyor olsak da...Bir an soluklanıp arkamıza baktığımızda...Yaşanmamış sevgilerin...Yarım kalan, söylenmemiş sözlerin...Paylaşılmamış nice güzelliklerin...Zamana yenik düştüğünü görürüz şaşkınlıkla.Ne zamanı geri döndürmenin ne yitirilenleri yerine koymanın mümkün olmadığnı görürüz çoğu kez...O insan için bu, ne büyük acı ne büyük bir kayıptırr oysa...
O küçücük yüreğinize sığdırdığınız o kocaman sevgileri...İnsani duyguları...Ömür boyu yüreğinizde taşıyacağınıza inancım tamdır çocuklarım. işte bu nedenledir ki: YÜREĞİM SİZİ ÇOK SEVDİ.

Hiç yorum yok: