27 Ekim 2007 Cumartesi

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

Tarihimize Genel Bir Bakış




"Bilirsiniz ki, hayat demek, savaşma ve çarpışma demektir. Hayatta başarı, kesinlikle savaşta başarı ile elde edilebilir. B da nesnel ve tinsel (ruhsal) güze dayanır. Bir de insanların uğraştığı bütün sorunlar, karşılaştığı bütün tehlikeler, elde ettiği başarılar, toplumca yapılan genel bir savaşımın (mücadelenin) dalgaları içinde olagelmiştir.



Doğu uluslarının Batı uluslarına saldırısı, tarihin belli başlı bir evresidir. Doğu ulusları arasında Türkler'in başta ve en güçlü olduğu biliniyor. Gerçekten Türkler, Müslümanlıktan önce ve sonra saldırılar yapmışlar ve Avrupa içerisine girmişlerdir. Batıya saldıran ve İspanya'ya girip Fransa sınırlarına kadar yayılan Araplar da vardır. Bunu düşünmeden ve gerekli önlemi almadan saldırıya geçenlerin sonu yenilgi ve bozgunluktur, yok olmaktır.

Batı'nın Araplara karşı saldırısını biliyorsunuz. Endülüs'teki yıkımla başladı. Araplar geri çekildiler. BAtı'nın Avrupa'yı kovalaması Afrika düzeyinde sürüp gitti.

Attila'nın, Fransa ve Batı Roma topraklarına kadar uzanan imparatorluğunun sonu da bellidir.

Selçuk Devleti'nin yıkıntısı üzerine kurulan Osmanlı Devleti'nin İstanbul'da Doğu Roma İmparatorluğu'nun yerine geçtiği çağlara gözlerimizi çevirelim. Osmanlı Padişahları içinde Almanya'yı, Batı Roma'yı ele geçirerek çok büyük bir imparatorluk kurmaya girişmiş bulunanlar vardı.Yine bu padişahlardan biri, bütün İslam dünyasını bir merkeze bağlayarak yönetmeyi düşündü. Bu amaçla Suriye'yi, Mısır'ı ele geçirdi. Halife ünvanını takındı. BAşka bir padişah da, hem Avrupa'yı ele geçirmek, hem İslam dünyasını emri ve yönetimi altına almak amacını güttü.

Osmanlı Devleti'nin sonu

Batı, karşı saldırıya geçti, saldırıları sürüp gitti.
İslam dünyası tedirgin oldu, Osmanlı'ya karşı ayaklandı.
Tek bir sınır içine alınmak istene halklar ( Türkler, Araplar, Arnavutlar, Bulgarlar, Rumlar, Ermeniler vb.) birbiriyle kaynaşamadı.
Sonunda bütün dünyayı ele geçirme amacına yönelik Osmanlı İmparatorluğu da, benzerleri gibi yıkıldı, tarihin bağrına gömüldü.

Dış Politikanın Dayandığı Temel

Dış politikanın en çok ilgili bulunduğu ve dayandığı temel, devletin iç örgütüdür. Dış politika, iç örgütle uyarlı olmalıdır. Batı'da Doğu'da yaratılışları, kültürleri ve ülküleri başka başka olan, birbiriyle bağdaşamayan toplumları tek bir sınır içine almış devletn iç örgütü, elbette temelsiz ve çürük olur. Bu durumda dış politikası da köklü ve sağlam olmaz. Böyle bir devletin, özellikle iç örgütü ulusal olmaktan uzak olduğu gibi, siyasal yöntemi de ulusal olamaz. Osmanlı Devleti'ndeki izlene yolun kişiselliği, bulanık ve kararsızlığı buradan geliyor.

Değişik ulusları ortak bir ad altında toplamak, bunları eşit adlar ve koşullar altında bulundurarak güçlü bir devlet kurmak, parlak ve çekici bir siyasal görüştür. Ama aldatıcıdır. Dahası hiçbir sınır tanımayarak, dünyadaki bütün Türkleri de bir devlet olarak birleştrmek, ulaşılamayacak bir amaçtır. Yüzyıllardır yaşana acı ve kanlı olaylar, böyle bir devletin gerçekleşemeyeceğini ortaya koymuştur.

Ulusal Politika Nedir?

Bizim politikamız aydınlıktır.
Gerçekçidir.
Uygulanabilir bir siyasi yöntemdir.
Buna "Ulusal Politika" diyoruz.

Dünyanın bugünkü genel koşulları karşısında, düşçül olmak kadar büyük bir yanılgı olamaz. Tarihin dediği budur. Bilimin, aklın ve mantığın dediği budur.
Ulusumuzun güçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için, devletin baştan başa ulusdal bir politika gütmesive bu politkanın iç örgütlerimie tam uyumlu ve dayalı olması gereklidir.

Ulusal politika demekle, anlatmak istediğim şudur:
Ulusal sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup ulusun ve yurdun gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak. Gelişigüzel, ulaşılamayacak istekler ardında ulusa uğraştırmamak ve zarara sokmamak. Uygarlık dünyasının uygarca ve insanca davranışını karşılıklı dostluğunu beklemektir.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

NUTUK (SÖYLEV)

Hiç yorum yok: